Günaydın Efendim

Benimle bir sabaha hoş geldiniz efendim. Sırtınızı arkaya yaslayın ve keyfini çıkarın. İyi seyirler! İşte koridorun sonundaki bu oda benim. Çekinmeyin canım, girin içeri, yabancı değilsiniz. Perdeleri geceden açık unuttuğumdan, çoktan gözünüze çarpmıştır zaten, apartman boşluğuna nazır bir odam var. E zaten apartman boşluğuna bakıyor pencere, perdeleri kapatmaman sorun olmaz zaten, gibi masum düşünceler gelebilir aklınıza ama alışkanlık işte… Can çıkmayınca huy çıkmaz diye boşuna … Okumaya devam et Günaydın Efendim

Mutlu Ol Lotte

İlk ve son kez böyle konuşacağım, yazacağım yani. Aylarımı saran o karabasandan kurtulmam lazım. Üzgünüm Lotte, ama aşk öyle toz pembe değilmiş. En azından bir aşka üçüncü kişi olarak dahil olmaya çalışan benim gibiler için… Şimdi bu mektubun seni üzmesine izin vermeyeceğine söz ver. Eğer içinde küçük bir tereddüt bile varsa, lütfen hemen kağıtları yırt ve gördüğün ilk ateşe at. Kendimi rahatlatmak için seni üzmeye … Okumaya devam et Mutlu Ol Lotte

Kefaret

Seni unuttum diye kızdın bana dimi? Ama ne yapayım, işim başımdan aşkın, öyle olunca da aklım hep birkaç karış havada. Seni de gömleğimin cebinde unutuvermişim… Şimdi soracaksın, benim orada ne işim vardı, diye. Hani sen bir gün beni sevmekten vazgeçtin ya, işte o gün sen resmin oldun. Seni resminden sevmeye başladım, daha doğrusu; senin yerine resmini sevmeye başladım. Çünkü nefes alıp verebilen sen, ne beni … Okumaya devam et Kefaret

Tek Başına 46 Yaşında

Bugün doğum günüydü. 46 yıl önce ilk defa gözlerini açmıştı Leyla. Özel bir gün müydü, tartışılır. Ama ilk kez annesini görmüştü, bu özel bir şeydi. İlk kez üşümüştü. İlk kez ağlamıştı. Tam 46 yıl önce bugün. Kuru yapraklarla örtülü sokakta elleri ceplerinde yürüyerek kafeye girdi. Cam kenarındaki bir masaya oturup çikolatalı pasta ve limonata sipariş etti. Sonra da içerideki insanları izlemeye başladı. Ne de mutlu … Okumaya devam et Tek Başına 46 Yaşında

Eksik Bir Son

“Geldim işte… Anlat, dinliyorum” Bir rüzgar esip üzerimizdeki ağacın çiçeklerini kopardı. Tazecik çiçekler dallarından kopup ortalığa dağıldı. Bu görüntü bana nedense çok hüzünlü geldi. Daha yeni açmışlardı, kim bilir ne umutları vardı… Şimdi rüzgarın biri gelmiş onları dallarından koparıp savurmuştu. Hem de her birini ayrı bir köşeye…  “Sen de fark ettin mi çiçekleri?” “Evet, nasıl da savrulup gittiler. Ben de sana, savrulup gidenleri anlatmak istemiştim … Okumaya devam et Eksik Bir Son

Saatler Ve Pilleri

Zamanı durdurmak için yapmam gerekseydi, hiç şüpheniz olmasın beyefendi, evimdeki tüm saatlerin pillerini çıkarırdım. Sonra da günde iki kez doğruyu göstermelerini beklerdim. Eğer mümkün olsaydı, eğer zamanı durdurabilecek olsaydım, emin olun bunu da yapardım. Hatta tüm perdeleri sıkı sıkı çekip kendimi de eve hapsederdim de günün doğup batması günleri benden çalamazdı. Bu da elalem denen o meşhur grupla aramızda zaten evvelden beri bozuk olan muhabbetin … Okumaya devam et Saatler Ve Pilleri

Kimden Kaçıyordu?

Kimden kaçıyordu? Bilen yok.  Neyden kaçıyordu? Bilen yok. Kendimi bildim bileli kaçıyordu. Nereli olduğunu bırak ismini bile bilmiyorduk. Kıyafetleri hep tozlu, heybesi boş olurdu. Göz göze gelmekten korktuğundan olacak hep yere bakardı, tek kelime ettiğini duyan yoktu. Köyün dışında, dağlarda yaşardı; ayda bir kez çarşıya gelir sonra yine ortadan kaybolurdu. Çocukken sokaklarda oyun oynarken önümden sessizce geçip gidişini izlerken içimde bi şeylerin kıpırdadığını hissederdim. Oyunumu … Okumaya devam et Kimden Kaçıyordu?

Tekrar Yıkılana Kadar

Bir el uzandı ve kar küresini salladı. Hayaller ve hayatlar birbirine karıştı. Her şey sallanırken ve tekrar durulurken camların dışından bir çift göz hepsini izledi. Renkler birbiri ardınca önce bulanıp sonra da duruldular.  Sonra aradan zaman geçti ve kürenin içinde yeniden yeni bir hayat başladı. Havada savrulup duran o kar taneleri, hayatların üzerine yavaşça indiler. Ve onlar inerken, küredekiler bir sonraki sallantıya kadar dayanacak bir … Okumaya devam et Tekrar Yıkılana Kadar

Sanki Öyle Gibi

Kapıyı yavaşça kapatıp çıktı. Sanki hiç yaşanmamış gibi. Eğilip bağcıklarını bağladı. Yıllardır aynı kelebek şeklini veriyordu bağcıklarına, yine aynısını yaptı. Parmaklarıyla ipleri döndürüp düğüm atarken onu kapının öbür tarafına, kapının arkasına bağlayan ipleri ve boğazındaki düğümü düşünmedi. Sanki hiç yaşanmamış gibi.  Bir kaç adım attı, asansörün kırmızı düğmesine bastı. Beklemeye başladı. Üst katlardan birinde bir kapı açıldı, alt katlardan birinde bir kapı kapandı ve iki … Okumaya devam et Sanki Öyle Gibi

Keki Yakmak

Fırından yeni çıkardığım yanmış keke bakarken sorular kafamın içinde dönmeye başlamıştı. Ne zaman doğum günümüzde büyümeyi bırakıp yaşlanıyoruz? Ham mıyım, piştim mi, yandım mı? Sırf gözümü 32 yıl önce bugün açtım diye pasta yapmak zorunda mıyım? Ben niye kendi doğum günü pastamı kendim yapıyorum? Kendime sürpriz bir kutlama da mı ayarlasaydım? Hayatım elimden kayıp gidiyordu, ben ne yapıyordum?  Ben ne yapıyordum? Kekin üstü için hazırladığım … Okumaya devam et Keki Yakmak